Sessizlik… Biraz sessizlik lütfen. Ne çok seviyoruz, gürültü patırtı çıkartmayı. Bütün güzelliklerin sükunetin gölgesinde mayalandığını bilmiyor muyuz? Nerde kaldı sanat, nerde kaldı derinlik? Havalar ısındı diye kendimizi dışarı atıyoruz, bir parkta doğanın kucağında bir bardak çay içmek istiyoruz. Melodisi darmadağınık, çıtsak çıstaklardan oluşan ve kendini bilmez bir dımbırtı en son ayarda. Bu yetmezmiş gibi herkes avaz avaz, bir sağırlık salgınıdır almış başını gidiyor. Gerçi bu söylediğim işitme engelli vatandaşlarımıza hakaret olacak. Çünkü onlar bile sessizliğin içinde huzur bulunduğunu bilecek kadar aydınlanmış insanlar. Şöyle ki; bundan yaklaşık on yıl kadar önce bir “İşitme Engelliler İlköğretim Okulu”nda görev yapıyorum. Yatılı bir okul, gece nöbetçi olarak kalıyoruz okulda. Sabahleyin öğrencilerden önce kalkıyor, okulu kontrol ediyoruz.
Yine böyle nöbetlerimden birinde sabah kalktım, etrafı kolaçan ediyorum. Yatakhaneler okulun dershane bölümünün bir kat üstünde. Aşağıdan başlayayım önce dershaneleri kontrol edeyim diyorum. Bütün sınıflara bir ölüm sessizliği sinmiş, öğrenciler henüz sıcak yataklarındalar. Sınıfların serin havasını ciğerlerime çekerken dip koridorda birini fark ediyorum. Açık pencereden yarı beline kadar sarkmış etrafı izliyor. Biraz yaklaşıyorum, bakıyorum üzerinde bizim okulun üniforması var. Beni fark edecek durumda değil, iyice dalmış, başını iki elinin arasına almış. Zaman zaman ayaklarını yerden kesiyor, tatlı mırıltılar çıkartıyor. Birden sendeliyor, ilk tepkim heyecanlanmak oluyor benim de, aşağı düşecek diye. Yavaşça yaklaşıp omzundan çekiyorum. Bakıyorum altıncı sınıflardan bir öğrencim. Orda öyle yarı beline kadar sarkmış ne yaptığını soruyorum. (Tabi işaret diliyle) Aynen şöyle bir cevap veriyor: “Sessizliği dinliyorum.” Yok, canım, diyorum kendi kendime. Yani bunu yapıyor olamaz bu çocuk. Herhalde işaret dilinde bazı işaretler benim bilmediğim kavramlara denk geliyor, diye düşünüyorum. Onu yatakhaneye gönderiyor, ben de kız katına çıkıyorum. Kız öğrencileri uyandırıyor, işitme cihazlarını veriyorum ve kız öğrencilerle kahvaltıya iniyoruz. İlk dersim altıncı sınıflara. Benim afacan orda oturmuş bu sabah keyfini kaçırdığım için kızmış gibi sinirli sinirli bakıyor. İlk ders oldukça monoton geçiyor, ikinci derste onlara yazı yazdırayım diyorum. Sekiz kişilik sınıftaki yedi öğrenciyle ayrı ayrı yazma konusu belirliyoruz. Sıra sessizliğe kulak kesilen çocuğuma geliyor. Ondan sabah onu gördüğümde ne yaptığını anlatan iki resim yapmasını, resmin altına da iki üç cümleyle resimde yaptıklarını anlatmasını istiyorum. İki ayrı resim yapıp, getiriyor. İlkinde evindeki kalabalık ailesi kırmızı oklarla bağrışa bağrışa konuşuyor: dokuz kardeş, anne, baba, büyükanne, büyükbaba. Kimsenin yüzü birbirine dönük değil, resimdeki hemen herkes birbirinden farklı yönlere bakıyor. İkinci resimde sadece kendisi var, yemyeşil kırların, ağaçların ortasında. Her şey yerli yerinde… Kuşlar ağaçlarda ağızlarından çıkan notalarla cıvıldıyor. Bütün ayrıntılarda sessizliğin melodisi… Derenin bile elinde mikrofon, şarkı söylüyor. Hayal gücünün sınırları olmayan çocuğum sessizliğin korosunu öyle güzel resmetmiş ki güneş bile bu güzel melodiyle huzur buluyor, gülümsüyor. Başını okşuyorum, aferin diyorum. Bir dahaki nöbetlerimde yavrumu asla rahatsız etmiyorum, onun yaşadığı mucizeyi saygıyla ve uzaktan izliyorum hep.
Küçük, kulakları dış dünyaya kapalı bir çocuk bile bizim yaydığımız gürültüden rahatsız oluyor. Boynumuzda üzerinde “Verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı özür dileriz.” yazan bir levha asıp dolaşmalıyız bence. Bunun hastası var, sanatla uğraşanı var… Belki de asıl zarar verdiğimiz kişi kendimiziz. Gürültü beyinlerimizi önce ele geçiyor, sonra çürütüyor. İşini gücünü sessizce halletmek bir medeniyet ölçüsü değil mi? Ama yo, biz kendimizi belli etmeliyiz, insanlar bizi fark etmeli. Böyle fark edileceğimize hiç fark edilmememizin kişisel bütünlüğümüz açısından daha iyi olacağının bilincinde değil miyiz? İnsanların zihninde kalan son görüntümüzün akordu bozuk bir enstrümanla yaptığımız çirkin beste olmasının bize ne gibi bir faydası var? Yok, canım, daha neler… “Reklamın iyisi kötüsü olmaz.” Hem bu kadar kalabalığın içinde derdimizi insanlara anlatabilmek için biraz zırlamanın ne sakıncası var? Ne demiş atalarımız “Ağlamayana meme vermezler.” Tabi bilinç yaşımız altımızı ıslattığımız dönemdeki kadarsa, sorunlarımızı bu şekilde hallediyorsak neden olmasın? En iyisi hep birlikte zırlayalım, bağrışalım, beyin hücrelerimizi geri gelmeyecek şekilde öldürelim.
Ey medeniyeti ateşleyen sessizlik ve huzur… Ne zaman bizim buralara da geleceksin? Gel ve bir daha terk etme bizi. Peki, biz dostlarım en son ne zaman hep birlikte nefeslerimizi tutarak sustuk, hatırlıyor musunuz? Hadi hep birlikte işitme engelli bir çocuğun yüreğiyle bir olalım, derinlere dalalım. Biraz sessizlik lütfen…
ULTREYA…
Varoluş Üzerine
Tarih : 16.11.2011 - Okunma : 309518
Yıl 2023 Bir Kız İsteme Senaryosu
Tarih : 24.10.2011 - Okunma : 311566
Engelli Toplumda Engelsiz Olmak
Tarih : 19.10.2011 - Okunma : 306558
Rüyalar, kabuslar ve söylemediklerimiz
Tarih : 12.10.2011 - Okunma : 301526
Ne Kadar Lütufkârsınız
Tarih : 18.09.2011 - Okunma : 301548
Kalemin Diliyle Sevgi
Tarih : 18.09.2011 - Okunma : 302293
BÜYÜK HAREKET BAŞLIYOR…
Tarih : 14.09.2011 - Okunma : 306396
Öz-Gürlük Üzerine
Tarih : 09.09.2011 - Okunma : 306846
Kim Olduğunu Bilmek
Tarih : 01.09.2011 - Okunma : 301573
Ağlama Sen Anne, Bırak Bizi Unutan Dünya Ağlasın
Tarih : 21.08.2011 - Okunma : 302672
Özel Öğren(me) Güçlüğü
Tarih : 13.08.2011 - Okunma : 310841
Tercih Yaparken Dikkat!
Tarih : 24.07.2011 - Okunma : 303810
S.O.S
Tarih : 14.07.2011 - Okunma : 301621
İçimizdeki Deniz 2
Tarih : 14.07.2011 - Okunma : 302419
Şiddet Cinneti ve İlk Kurbanı Kadınlar
Tarih : 05.07.2011 - Okunma : 306382
İçimdeki Deniz
Tarih : 10.06.2011 - Okunma : 302447
HOŞGÖRÜ KÜLTÜRÜ
Tarih : 07.06.2011 - Okunma : 306569
ŞŞŞŞŞŞŞTTTTTTT !
Tarih : 06.06.2011 - Okunma : 302518
Anlam Peşinde
Tarih : 29.05.2011 - Okunma : 310355
Öfke Kontrolü
Tarih : 19.05.2011 - Okunma : 311590
Psikodrama: Yaşadığını Hissetmek
Tarih : 09.09.2011 - Okunma : 307064
Koşulsuz Kabul Penceresinden ‘Öteki’
Tarih : 26.04.2011 - Okunma : 310508
DELİ SUYU
Tarih : 25.04.2011 - Okunma : 302725
Narcissos ve Narsizm
Tarih : 17.04.2011 - Okunma : 303875
Karakter Eğitimi ve Çocuk
Tarih : 09.09.2011 - Okunma : 307550
Baba boyun kaç karış?
Tarih : 16.03.2011 - Okunma : 302827
Ram ve Harddisk / Bilinç ve Bilinçaltı
Tarih : 08.03.2011 - Okunma : 311331
Problemli İnternet Kullanım Davranışı
Tarih : 04.03.2011 - Okunma : 310152
İçimizdeki Terapistler
Tarih : 03.03.2011 - Okunma : 310541
Zararlı Maddelerin İlk Adımı ve Yakın Arkadaşı: Sigara
Tarih : 07.06.2011 - Okunma : 306827
Çocuklara Aşkı Anlatmak
Tarih : 09.09.2011 - Okunma : 308740
2011 Gelir Ben Giderken...
Tarih : 14.01.2011 - Okunma : 311196
Türkiye Almanya İngiltere'de Mesleki Eğitim
Tarih : 10.01.2011 - Okunma : 307779
Ergeni Anlamak Sanatı Üzerine
Tarih : 05.01.2011 - Okunma : 310515
Baba Olmak
Tarih : 04.01.2011 - Okunma : 311429
Mektup
Tarih : 20.12.2010 - Okunma : 302727
Kendine zarar verme davranışı: Bir Gözden Geçirme
Tarih : 16.12.2010 - Okunma : 312418
Nazilere bile erdi de aklım....
Tarih : 10.12.2010 - Okunma : 310502
Vicdan Gelişiminin Önemi ve Çocuk
Tarih : 09.09.2011 - Okunma : 307771
Koku Belleği ve Yaşanmışlıklar
Tarih : 10.12.2010 - Okunma : 320647
KARİYER HEDEFİM
Tarih : 26.11.2010 - Okunma : 310864
Belki de Kartalsın
Tarih : 26.11.2010 - Okunma : 310593
HAYATI ERTELEYENLER KULÜBÜ
Tarih : 26.11.2010 - Okunma : 310720
SINAV ÖNCESİ SON GÜNLERİMİ NASIL DEĞERLENDİREYİM?
Tarih : 26.11.2010 - Okunma : 310598
Sınava 5 Kala
Tarih : 26.11.2010 - Okunma : 310616
KARNE ZAMANI
Tarih : 26.11.2010 - Okunma : 310833
Hazan Mevsimi midir Sarı Sonbahar?
Tarih : 26.11.2010 - Okunma : 310777
Eş Seçimi
Tarih : 26.11.2010 - Okunma : 310601
Çocuklarınıza Sadece Para Değil Sevgide Verin
Tarih : 26.11.2010 - Okunma : 310926
Mimari Tasarımda Renk Psikolojisi
Tarih : 26.11.2010 - Okunma : 310791