Şifreni mi unuttun ?
Hoşgeldiniz Ziyaretçi. Lütfen üye değilseniz burdan kayıt olun.
Google Grupları
Turk PDR grubuna abone ol
E-posta Adresiniz:
Sedef hastalığı depresyon nedeni
Görüntüsü nedeniyle halk arasında ''sedef'' adı verilen psoriazis hastalığına yakalanan kişilerde, toplumun gösterdiği ''bilinçsiz'' tepki nedeniyle sosyal hayattan uzaklaşma, evden çıkmama ve işe gitmek istememe gibi davranış bozukluklarının görüldüğü, bu durumun depresyona yol açtığı bildirildi.
Ekleyen: Serdal GÜR | Okunma: 4727 | 08.08.2011

Görüntüsü nedeniyle halk arasında 'sedef' adı verilen psoriazis hastalığına yakalanan kişilerde, toplumun gösterdiği 'bilinçsiz' tepki nedeniyle sosyal hayattan uzaklaşma, evden çıkmama ve işe gitmek istememe gibi davranış bozukluklarının görüldüğü, bu durumun depresyona yol açtığı bildirildi.

İZMİR - Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serap Öztürkcan, sedef renkli kepeklerle karakterize bir hastalık olan psoriazisin, görünümü nedeniyle insanları rahatsız ettiğini vurguladı.

Hastalığın kesinlikle bulaşıcı olmadığını dile getiren Öztürkcan, şöyle devam etti:
'Sedef hastaları, bu döküntüler ve toplumun da bulaşıcı olduğunu düşünmesi nedeniyle toplum içerisinde hep kendilerini geri çekme, sosyalleşmeden kaçınma durumundalar. Halbuki bu hastalık temasla, el sıkışmayla bulaşan bir hastalık değil. Sedef hastalarının görünümle ilgili hissettikleri sıkıntının boyutu, hastalığın şiddetiyle de gittikçe artmakta. Sonuçta sadece sosyal ortamdan kaçmaya değil, önemli psikolojik sorunlar yaratacak boyuta gelebiliyor. Bu hastalarımızda biz depresyonu çok daha fazla görebiliyoruz, intihar eğilimi de oldukça yüksek olabiliyor. Sosyal hayattan kaçarken, tedavi nedeniyle işten de uzak durmak zorunda kalıyorlar.'

Öztürkcan, hastalık nedeniyle yaşam kalitesi bozulan hastaların evden çıkmama, işe gitmeme, sosyal aktivitelerden kaçınma gibi davranış biçimleri geliştirdiklerini anlatarak, etkin tedavi ile bu hastaların topluma kazandırılabileceğini kaydetti.

Toplumun ve hasta ailelerinin bilinçlendirilmesinin çok önemli olduğuna değinen Öztürkcan, buna ilişkin çeşitli toplantılar düzenlediklerini sözlerine ekledi.

'PSORİAZİS OLDUĞU İÇİN İŞTEN ATILAN HASTA BİLE VAR'

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nilser İlter de her bebeğin yüzde 2 oranında bu hastalığı geliştirme riskiyle doğduğunu aktararak, hastalığın çok geniş bir yaş grubunu içerdiğini, en geç vakanın 108 yaşında bir kişide görüldüğünü söyledi.

Anne ve babası bu hastalığa sahip bir çocuğun sedef hastalığına yakalanma oranının yüzde 41 olduğunu belirten Prof. Dr. İlter, 'Bu, klinik olarak yaşamı çok ciddi etkileyen bir hastalık. Çünkü görsel olarak çok önemli ve vücudun görülen yerlerinde tutunabiliyor' dedi.

Prof. Dr. İlter, özellikle saçlı deri, diz, dirsek ve kalça bölgesinde tutunan hastalığın bazı türlerinin el ve ayakta görüldüğünü, tüm vücudu kaplayan çeşitlerine de rastlanabildiğini dile getirerek, 'Maalesef başladığında bu hastalığı tamamen yok etmek mümkün değil. Ancak dönem dönem kontrol altına alınabiliyor. Ama hastalık yapan faktör, sürekli devam ediyor ve hayat boyu alevlenme riski bulunuyor' diye konuştu.

Hastaların en yakındığı konunun, bulaşıcı olduğu düşüncesiyle kendilerine gösterilen tavır olduğunu ifade eden İlter, 'Psoriazis olduğu için işten atılan hasta bile var. Hastalık, el bölgesinde olduğunda, sıklıkla el sıkmaktan kaçınıyorlar, kendilerine güvenlerini yitiriyorlar. Psoriazis hastasının elini sıkmaktan kaçındığınızda, her an kendinizin de hayatınızın bir döneminde bu hastalığa yakalanabileceğinizi hatırlamanız lazım' dedi.

'ÜMİTSİZLİĞE KAPILMADAN HEKİME BAŞVURUN'

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sibel Alper de erken tanı ve tedavinin, tüm hastalıklarda olduğu gibi bu hastalıkta da büyük önem taşıdığını belirtti.

Hastalık ölümcül olmasa bile, görünür olduğu için hastaların yaşam kalitesini olumsuz etkilediğini dile getiren Alper, şunları kaydetti:
'Halk arasında 'bunun çaresi yok' deniyor. Ama aslında tedaviyle lezyonlar tamamen silinebiliyor. Ve tedaviler sanıldığı kadar maliyeti yüksek değil. Tek sıkıntımız nüksü (tekrarı) önleyecek bir tedavinin olmaması. Onun için de lezyonları geçen hastalarımıza tedbirleri açıklıyoruz. Tanıyı alınca ümitsizliğe kapılmadan hekime başvurmak lazım. Evet, kronik, zor bir hastalık, ömür boyu sürüyor. Ama aynı zamanda yapılabilecek de çok şeyi olan bir hastalık.'

Bu Yazı ntvmsnbc.com Web Sitesinden Alınmıştır.
Stresle başa çıkmak için şarkı söyleyin
Yazıyı Gönderen Admin on 2009/6/28 (259 okuma)
Uzmanlar, hayatın her anında kişinin karşısına çıkabilen strese karşı “kendi kendine konuşmak, şarkı söylemek, bağırmak, yastığı yumruklamak ya da havaya tekmeler savurmak” gibi ilginç yöntemler öneriyor.

ADANA - Psikolog Göksu Göktaş, kişinin ruh haliyle ilgili olan stresin, kontrol edilmediğinde birçok biyolojik rahatsızlıkları da beraberinde getirdiğini bildirdi. Göktaş, yaşamın neredeyse her anının stresle karşı karşıya geçtiğini belirterek, “sabah asansör bozuksa, trafik kötüyse, iş yerinde herkes gerginse, borçlar birikiyorsa, çocukların istekleri bitmek bilmiyorsa... Bu listeyi sonsuza kadar uzatabilirsiniz, ama bu, strese mahkum yaşayacağımız anlamına gelmez” dedi.

Birçok kişinin strese mahkum olmamak için her konuda olumlu şeyler düşünmeye çalıştığını, ancak olumlu düşünerek stresi yok etmenin mümkün olmadığını belirten Göktaş, şunları söyledi:

“Olumlu düşünme, boşa gösterilen bir çaba olarak kalacaktır, ama kontrol altına alabiliriz. Stresle baş etme yöntemleri herkes tarafından uygulanması zor ve ‘nerede bende o şans’ dedirtecek kadar imkansız görünüyor, oysa, o kadar zor değil.”


Göktaş, maça giden erkeklerin evlerine döndüklerinde her zamankinden daha rahat göründüklerinin aile fertleri tarafından fark edilebildiğine dikkati çekerek, “Bunun nedeni maç sırasında bağırıp, bir süreliğine de olsa sorunlardan uzaklaşmadır. Bu nedenle, çevrenizde kimsenin olmadığına emin olduğunuzda kendi kendinize konuşun, bağırın, şarkı söyleyin. Kendi kendine konuşmak hakkındaki olumsuz yargıları da bir tarafa bırakın. Sizin ruh sağlığınız başkalarının ne düşüneceğinden daha önemlidir” dedi.

Parkta oturmayı da stres atma yöntemi olarak gösteren Göktaş, “bir parkta oturup kuşları, çocukları, bekçileri, köpekleri izlemenin, sadece 15 dakika beyni bu doğal akışa bırakmanın gergin vücudun ve dolu zihnin rahatlamasını sağlayacağını” ifade etti.
BİRKAÇ DAKİKADA RAHATLAMA TEKNİĞİ
Göktaş, evde strese girildiğinde komik bir şarkı söylemenin, hatta komik hareketler yapmanın, zorla da olsa gülmek ve çocuk ruhunu yakalamanın birkaç dakika içinde kişiyi rahatlatacağını bildirerek, şöyle devam etti:

“Zaman zaman fiziksel bir yük hissederiz. İçinizden bir şeyler devirmek, fırlatmak gelir. Bu gerçekten o anki bir ihtiyaçsa birkaç yastık yumruklayabilir, yerinizde hızlı koşma hareketi yapabilir, havaya tekmeler savurabilirsiniz. Bunları yalnız bir ortamda yapmak daha doğal olmanızı ve rahatlamanızı sağlar.”

Göktaş, stresi kontrol altına almada sporun gücüne de dikkati çekerek, “araştırmalar sürekli yapılan sporun stresi kontrol altına almadaki etkisini kanıtladı. Örneğin yürüyüş, yüzme, koşu ve tenis. Kendinizi yorgun hissetseniz bile spor yapmanız, akşam eve huzur içinde dönmenizi sağlayacaktır” dedi.

Psikolog Göktaş, bu önerilerin bazı kişilere komik gelebileceğini belirterek, “komik olduğunu düşünmeyin, mutlak uygulayın. Stresi kontrol altına aldığınızda komik bulduğunuz bu önlemleri yaşam tarzınız haline getireceğinizden emin olun” diye konuştu.

Bu Yazı ntvmsnbc.com Web Sitesinden Alınmıştır.

« Önceki MakaleSonraki Makale »

Yorum yapabilmek için üye girişi yapınız veya facebook hesabınız ile yorum yapın.



 1. Psikolojik Danışmanın Önlük Giymesi Uygun Olur mu?

Evet giymesi gerekir
% 19

Hayrı giymemesi gerekir
% 75

Fikrim Yok
% 7

Toplam Tekil Hit: 3126386
Toplam Çoğul Hit: 22251424
Kimler Online ?
19 Ziyaretçi, 0 Üye
En son üyemiz H.HOCA, Hoşgeldiniz.

Copyright © Turkpdr.com | 2010 | Bu sitede yer alan içerikler kaynak gösterilmeksizin kopyalanamaz ve yayınlanamaz