Turk PDR (Turkpdr.com)
http://turkpdr.com/corner-post.php?ss=&w=aglama-sen-anne-birak-bizi-unutan-dunya-aglasin

Ağlama Sen Anne, Bırak Bizi Unutan Dünya Ağlasın (21.08.2011)

“Ağlama sen anne, bırak bizi unutan dünya ağlasın!


Neden ağlıyorsun anne?


Koca koca silahlarıyla, aynı bize benzeyen amcalar babamızı öldürdüğü için mi ağlıyorsun? Bırak anne ağlama. Asıl onlar ağlasın. Öldükleri gün verecekleri hesabı düşünsünler ve ağlasınlar.


Neden ağlıyorsun anne?


Kardeşlerim, diğer çocukların öldüğü için mi? Onlar şimdi cennette anne, onları görüyorum. Kana kana su içiyorlar. Doyasıya yemek yiyorlar. Onlar huzurlu anne. Bırak onlara ağlamayı. Kardeşlerimi, dünya gözüyle su içebilmekten, yemek yiyebilmekten mahrum bırakanlar ağlasın asıl. O kötü insanlar için açılmış cehennem kapılarını görüyorum anne. İyi ki aç susuz kalan bizlermişiz anne.


Neden ağlıyorsun anne?


Ben öldüğüm için mi? Yoksa, ölü bedenim yaşımı göstermediği; on yaşında olmama rağmen bebek gibi göründüğüm için mi? Yoksa, beni toprağa gömecek kadar bile gücün kalmadığı için mi?


Üzülme anne, akıtma gözyaşlarını çünkü; onlara ihtiyacın var. Çünkü bir damla gözyaşına bile ihtiyacın var  anne. Ben bu dünyaya hiçbir şeyim olmadan geldim. Mazlum doğdum, mazlum yaşadım ve çok şükür mazlum olarak öldüm anne.


İnan ki anne şu an en büyük zenginliği ben yaşayacağım. Görüyorum anne, cenneti görüyorum. Burada her şey var anne. Burada su var anne…, burada yiyecek var anne… hem de o kadar çok ki, inanamazsın.


Neden ağlıyorsun anne?


Koca Somali’de yapayalnız kaldın diye mi? Bizden uzak kaldın diye mi? Ağlama anne; sen de mazlumsun, senin de yerin bizim yanımız. Varsın aç ol, varsın susuz kal. İnan ki karşılığı çok büyükmüş anne.


*


Görüyor musun anne! Bak! Belki ben öldüm, kardeşlerim öldü, babam öldü, Somali’deki bir sürü insan öldü ama boşuna değilmiş. Belki biz öldük ama, mezar toprağımızdan insanlık yeşermeye başladı.


Görüyor musun anne! Bir sürü kıyafetler giymiş amcaları, ağabeyleri, ablaları,… görüyor musun! Yardıma geliyorlar anne. Biz öldük belki ama seni yaşatmaya çalışacaklar anne. Onlara bak anne, hiç bize benzemiyorlar, bizim gibi de konuşmuyorlar anne. Ama bak bizi hatırlamaya başladılar anne. Bizi kardeşleri yerine koyuyorlar anne.


Onlara ne mutlu anne. Görüyorum anne, onlar için de cenneti görüyorum.


Sen yaşamaya çalış anne, ama buradan da korkma. Burası bizim için çok güzel.


Ağlama sen anne!


 Bırak bizi unutanlar ağlasın. Bırak bizi üzenler ağlasın. Sen, yeter ki ağlama anne. “


*


(Somali’de bu güne kadar ölen ve kılımızı bile kıpırdatmadığımız tüm çocukların anısına. Allah Rahmet Eylesin…)


 


                Sevgili dostlar belki ben Somalili bir çocuk değilim. Onun çektiği en ufak acıyı bile yaşamadım. Onların öldüğü gibi hiç ölmedim. Ama şu an Somali’de ölen her çocuk, her insan için insanlığımızın milyonlarca kez öldüğüne acı da olsa şahitlik ediyorum.


                Ben ki karnım tok, sırtım pek iken onların hislerine tercüman olmaya çalışmayı bile, ölenlerin anısına, kendi adıma saygısızlık olarak nitelendiriyorum. Ama onlar için yapabileceğim en uygun şey buymuş gibi geliyor işte.


                Bu dünya hiçbirimize kalmıyor işte. Ne götürebiliyoruz öbür tarafa. Beyaz bir kefen ve birkaç metrekare topraktan öte neyimiz var ki elimizde, koca bir ömrün sonuna geldiğimizde.


                Bir kap yemek neyimize yetmiyor ki. Neyin çabası bu hayatlarımızdaki aşırılık. Ne kadar çok yersek yiyelim ihtiyacımızdan fazlası atılmıyor mu vücudumuzdan ve fazla olan sağlıksız yapmıyor mu bizi. Fazla olandan ne kalıyor bize.


                Gösterişe çok fazla önem göstermiyor muyuz sizce de. Afrika’daki çocuklar çıplak ve daha da sağlıksız olmasınlar diye onlara verilen kıyafetleri –kıyafet dediysek atlet, iç çamaşırı, vesaire- giymeyip annelerine “anne bu kıyafetler çok güzelmiş, şimdi giymeyeyim de bayramda giyeyim” deyip, giymeye kıyamadıklarını biliyor musunuz! Öyleyse yazık değil mi bizim açgözlülüğümüze? Yazık değil mi dolaplar dolusu kıyafetlerimize.


                Ben bu dünyada kalıcı değilim tıpkı hiçbirimizin kalıcı olmadığı gibi. Ve gün gelip ruhum bedenimden alınınca ve bana “ tüm bu olaylar yaşanırken, açlıktan din kardeşlerin ölürken sen neredeydin?” Diye sorulduğunda. “Rabbim, elimden maddi olarak çok azı geliyordu ama acizane yazabiliyordum ve bir vesile ile insanlara ulaşma, onları uyarma fırsatına sahiptim. Ben de yazdım, uyardım, kendimce de bir şeyler yaptım” diyeceğim.


                Sevgili dostlar; televizyonlar, medya, diyanet bangır bangır bağırırken; çocukların ölüm anını canlı canlı sergilerken yakışır mı bize kayıtsız kalmak! Yakışır mı bize aşırıya kaçmak, israf etmek. Yakışır mı bize, ruhumuzu çölleşmeye bırakmak.


                Kuraklık Somali’de mi sizce, asıl kurak olan ruhumuz değil mi sizce de. Aç susuz olan; Afrikalı ya da dünyanın herhangi bir yerindeki bir gariban yavru mu sadece! Asıl açlar, asıl susuzlar; çölleşmiş ruhumuzun zavallı sakinleri vicdanlarımız değil mi acaba!


                Net bir şekilde söylemeliyim ki; ekranlardaki açlıktan ölmek üzere olan, gözlerinden çaresizlik akan bir çocuğu; evladını göz göre göre ölüme uğurlarken çaresizliğinden dolayı yalvarırcasına bakan anaları görüp de rahat yemek yiyebiliyorsanız; onlar ağlarken yumuşacık koltuklarınızda rahatça gülebiliyor, hiçbir şey hissetmiyor, hiçbir şey yapmaya çalışmıyor, bir SMS’i bile çok görüyorsanız yazık size, vurdumduymaz kalıyorsak yazık bize…


                Ramazan sebebiyle kendisine fitre verilen bir gariban, “Somalili kardeşimin bu paraya benden çok ihtiyacı var” deyip de bir olan lokmasını bile bağışlarken, varlığı olan kıpırdamıyorsa; Helal olsun zengin gönüllü ve asıl zengin olan garibana ve yazıklar olsun varlığı olup da gönlü fakir olan zengine.


                1994 yılına damgasını vuran ve yine başrolde Afrikalı, Sudanlı bir çocuk ve onun ölmesini, çocuğun birazcık uzağında bekleyen akbabanın olduğu meşhuuuuuuuuuur fotoğrafı çoğumuz görmüşüzdür. Görmediysek bir kez bakalım. Güney Afrikalı gazeteci Kevin Carter, çektiği bu fotoğrafıyla “Pulitzer Ödülü” kazanmıştır. Ama, BM çadırlarına ulaşmaya çalışan ve açlıktan takatini yitirip yere yığılan o çocuğu –ne sebeple olduğunu bilmesek de- orada akbabayla bırakmayı seçmiştir. Sonunda vicdan azabına dayanamayıp kendi hayatına son vermiştir. Kendi hayatıyla ilgili verdiği karar her ne kadar yanlışsa da Kevin Carter bize bir şeyi öğretmelidir. Bir şeyler yapmadan durduğumuz her an, ileride bize vicdan azabı olarak mutlaka dönecektir. Kalbimiz gerçekten taştan ise bile, ölüm sonrası hesap günü geldiğinde ki gelecek, işimiz çok zor olur.


                Vakti zamanında çocuğunu satıp da parasını Ceddimiz Osmanlı Devleti’nin bekasına bağışlayacak kadar kocaman bir gönül zenginliğine sahip olan Pakistanlı ananın fedakârlığının ve daha nicesinin temellerinde yükselmiş güzel vatanımızda rahat şartlarda yaşayıp da mazluma yardım etmemek bu çok özel ve çok güzel mirasa ihanettir. Aksi halde hesap verme konusunda; Somali’yi; çıkarlarını ve bir taraflarının rahatını düşünerek kana bulayan, açlığa sefalete mahkûm etmeye yıllarca çalışmış ve başarmış olan; yardım yapmanın ön koşulu olarak ülkenin madenlerini sömürmeyi planlayan (Avrupa ülkeleri, Amerika, BM gibi), Somali’nin içindeki ve dışındaki hain, insan bile demeye dilimin varmadığı varlıklardan farkımız kalmaz maazallah.


                İnanın, hiç bir şeye sahip olmayan ve açlık-susuzluktan vefat eden bir çocuğun, bir insanın hesabı bizimkinden çok kolay olacaktır. Ve umarsız duran her insan evladından hakkını söke söke alacaktır. Ve işte o zaman asıl gariban, asıl muhtaç olan değişiverecektir. Bu dünyada nimetlere ermiş olan bizler sonsuz açlık, sonsuz susuzluk günü ne yaparız hiç bilemiyorum. Şimdi soruyorum: “Asıl muhtaç olan kim?” bu yüzden en iyisi mi biz, şimdiden önlemimizi alalım.


                En son cennete girecek olan peygamberin Hz. Süleyman (a.s.) olacağını biliyor musunuz? Sebep? Peygamberlerin içerisinde dünyada en büyük saltanat, en büyük maddi varlığın sahibi Süleyman (a.s.) olduğu için. Hz. Süleyman kurtulur da ya biz.


                Tekrar tekrar söylemekte yarar var. Biz tokken kardeşlerimizi açlığa mahkum etmek, çaresiz bırakmak,  bize yakışmaz.


                Ve bize; açları, susuzları, garibanları sadece Ramazan Ayı’nda hatırlayıp, geri kalan zaman diliminde, dünya çok mutluymuş da ihtiyaç sahipleri hiç yokmuş gibi davranmak, gariban vatandaş bir torba kömürü bile olmadığı için tir tir titrerken, sıcak yatağımıza yayılmak da yakışmaz. Ramazan Ayı özel bir aydır, değerli bir aydır ve bir öğretmendir bizim için. Yılın geri kalan zamanını nasıl geçirmemiz gerektiğini öğretir bizlere. Yakışmaz bize koca bir ayda öğrendiklerimizi Bayram sabahıyla birlikte birden bire unutuvermek.


                Aslında söylenecek o kadar çok şey var ki…


*


                Sevgili dostlar; bu güne kadar kalemden çıkan yazıların içeriğinden de anlaşılacağı üzere siyasetten, siyaset yapmaktan ve yazmaktan hiç haz etmediğimizi ve birleştirmeyi bölmeye, yapmayı kırmaya, sevmeyi sövmeye tercih ettiğimizi, herkesi olduğu gibi kabullenmeyi kendimize düstur edindiğimizi fark etmişsinizdir. Bu noktada, kendi çizgimizden biraz dışarı çıkmayı uygun gördüğümüzü de anlayışla karşılarsınız sanırım.


                Şunu söylemeliyim ki iyiliğin siyaseti olmaz, partisi olmaz. Ülkemizi iyilik yapma gücünden geri bırakmaya çabalayan; ülkemizi bölebileceğini zanneden zavallı ve aşağılık zihniyeti; devletimizin yöneticilerinin, sivil toplum kuruluşlarımızın ve gönülden çabalayan yardım kuruluşlarımızın, vakıflarımızın tüm çalışmalarını yıpratmaya, ülkemizi yıpratmaya çalışıp da bu durumdan nemalanmaya çalışan siyasi zihniyeti esefle kınıyorum.


                İyiliğe ön ayak olan, iyilik yapmaya çabalayan ve bunda samimi olduğuna gönülden inandığım bir devletin, devletimizin ferdi olmaktan sonuna kadar gurur duyuyorum.


                Biz büyük gönüllü bir milletiz. Türküyle, Kürdüyle, Çerkeziyle, Lazıyla, Zazasıyla, …, A partisiyle, B partisiyle,…,az inançlısıyla, çok inançlısıyla, siyahıyla, beyazıyla. Bize yakışmaz basit oy kaygısı, bölücülük kaygısı, basit kaygılar. Bu ülkemizin güzel topraklarında “BİZ” vardır, ötesi yoktur. Gelin şu güzel, bereketli günlerin hürmetine “BİZ” olalım. Öncelikle kendi gücümüzün farkına varalım.


Yardım yaptıkça zenginleyeceğimizi, eksilmeyip çoğalacağımızı unutmayalım. Somalili çocuğun hesap soracağı Dünyalı biz olmayalım. Onlarla ve çektikleriyle şimdi yüreğimizi sızlatalım ve yardım edelim ki, ebedi hayatında ağlayanlardan olmayalım.


Saygılar.


Turk PDR (Turkpdr.com)
http://turkpdr.com/corner-post.php?ss=&w=aglama-sen-anne-birak-bizi-unutan-dunya-aglasin