Turk PDR (Turkpdr.com)
http://turkpdr.com/corner-post.php?ss=&w=kim-oldugunu-bilmek

Kim Olduğunu Bilmek (01.09.2011)

Çoğumuz ömür doldurmanın adına hayat deyip umutsuzluğun kanatlarında düşmeden hayat yolculuğumuzu tamamlamaya çalışıyoruz. Hiçbir şey anlamadan, öylece bu dünyadan geçip gitmeyi bekliyoruz. Saniyeler dakikaları, dakikalar saatleri, saatler günleri, günler haftaları, haftalar ayları ve aylar da yılları tamamlıyor. Sonra bakmışsın, vade dolmuş, yaşlanmışsın, yolun sonundasın. Sanki o yılları biz devirmemişiz gibi ne şaşırıyoruz yolun sonuna geldiğimize. Aynada bakıyoruz, bembeyaz köpük gibi saçlarımıza şiirler yazıyoruz şairce:


Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?


Bazılarımız da mecalini böyle anlatamadığı için bunu edebiyat derslerinde başka yüreklere istifham ve tecahül-i arif sanatına örnek olarak aktarıyorlar. Duygulara, kendine dokunmak;  kendini anlamaya çalışma çabası yine yok. “Hadi bakalım, bu gün çektiğimiz acıları paylaşalım.” “Bu gün de insan olarak yaşamak için yüreğimizin neye ihtiyacı var, bunu düşünelim.” diyen yok ne yazık ki. Takır tukur ilerleyen bir at arabasının iki günlük yolu iki saatte almaya çabalaması gibi yaşamın sonuna doğru uzanmaya çalışan aceleci ve ilkel ellerimiz boş. Bilmiyoruz, öncelikle kim olduğumuzu bilmiyoruz. Felsefeciler, bu soruyu kendimize sormamız gerektiğini söylediği için de onları sevmiyoruz. Biliyoruz ki, böyle bir sorunun devamı gelecek: “Biz kimiz? Bu dünyada ne için varız?” Aman sen de, kim uğraşacak şimdi bunlarla? Toplumda bu kadar kargaşa, bu kadar sorun varken kim böyle boş şeylerle oyalansın? Dünya üzerinde olagelen bütün çatışmaların bu sorularla yüzleşmemekten kaynaklandığı gerçeğine de yüz çevirelim,  içimiz iyice rahatlasın. Aynalara da bakmayalım, kırlaşmış saçlarımıza rağmen yemyeşil olgunlaşmamış bir ruhun uzantısı olan gözlerimizi görmemek için. Kendi görüntümüze bile katlanamaz olalım, ya da popüler kültüre yapışıp sadece dışımıza bakalım. “Hım, saçlarımı bu ay kızıla boyatayım. Mini etek nasıl olur, bacaklarımın altı güzel. Daha naturel makyaj yapayım bari.”Tamam işte,  kabuğumuzun altına iyice sakladığımız tüm dertlerden kurtulduk sanki orada değillermişçesine. Ya yaralarımız, aldığımız yaralar?


            İnsan önce yaralarının ne olduğunu bilmeli, bulmalı. Kendisiyle ilgili ürkek tedirginlikleri olmamalı. Savunma mekanizması değil, bir gerçek; sahip olduğumuz yaraların çoğu bizi yetiştiren insanlar tarafından atılan çentikler. Onlar küçük zaaflarını yaşarken bizde açtığı uçurumları fark etmediler belki de. Kendimize acı çemberi kurduğunuz ve içine kendimizi hapsettiğimiz zamanlara bakalım, çok eskilerden kalma bir yaranın kapanması için sahnelediğimiz aynı oyun olduğunu göreceğiz.  Belki aktörler başka, dekor biraz farklı… Ama konu ve tema aynı… Her defasında yeniden başa dönüyoruz. Genç bir adam; aşık oluyor, sevgilisini başkalarına kaptırıyor. Bunu defalarca yaşıyor; oturup sızlanıyor: “Neden hep benim başıma geliyor?” Sormalıyız, neden bunu hep kendi başına getiriyorsun? Nasıl bir yara aldın ki onu bu şekilde tedavi etmeye çalışıyorsun. (Bu arada yavaş yavaş psikiyatrinin alanına mı girdik ne? Şuraya uzan, çocukluğundan başlayalım türünden.) Gence bakalım, şunu yaşamış bunu yaşamış demeyeceğim. Lütfen herkes kendine ve kim olduğuna baksın. Bizi asıl var edenler de acılarımız olduğuna göre, neden onlardan kaçalım? Bırakın aldığımız ömürden para üstü olarak bir tek acılarımız kalsın. Bundan sonra göçeceğimiz düş ülkelerinde en önemli mübadele aracımız olacak acılar.


Ben şöyle bir prensip geliştirdim kendimce: “Sebep olmadığım bir durumda ortaya çıkan acı ne kadar büyük olursa olsun katlanabilirim.” Gerekliyse rahatça davet edebiliyorum her türlü acıyı… Yaralarımı sevmeyi, onlara saygı duymayı da öğrendim, daha doğrusu öğrettiler kendilerine saygı duymayı. Dünyadaki tek bir nefesin bile boş yere ciğerlerime dolmadığını bilmenin gönül rahatlığıyla kendimi tanımanın zor yolunda acele etmemem gerektiğini de çok iyi biliyorum. Yavaş yavaş ve kana kana içiyorum acılarımı. Epey de öğretici ve geliştirici aynı zamanda. Telaşa gerek yok. Sakin sakin, kendime uzatmaya çalışıyorum ellerimi.




ULTREYA…


Turk PDR (Turkpdr.com)
http://turkpdr.com/corner-post.php?ss=&w=kim-oldugunu-bilmek