|
S.O.S
Ekleyen: Filiz Çapar Şahin | Okunma: 303909 | 14.07.2011
Kişiliğini kaybetmiş yardımlarla insanların hayatında geniş bir yerimiz olsun diye umarız. Bir nevi takdir edilme ihtiyacı… Minnet dolu küçücük bir bakış veya bir saniyelik onaylanma… Bunun için yanar tutuşuruz. Canım Anadolu toprağının rahiyasından mıdır nedir pek bilemiyorum; ama her nefesimiz bu dilekle dolar ciğerlerimize sanki. Ruhumuzun çırasını tutuşturacak her an çakılmaya hazır bir kibrit gibi hazırda tutarız yardım elimizi. Hatta zaman zaman bir kovboy düellosuna çeviririz işi. Kim daha önce davranırsa talihlisi o olur. Bu konuda öyle hevesliyizdir ki, insanlara sunduğumuz yardım içerikli tekliflerin altında nasıl ezildiğimizin farkına genellikle kolları sıvadığımızda varırız. “Aaa, lafımı olur tabi, çocukları bana bırakın, ben onlarla ilgilenirim. Tüm gün mü? Sorun değil, ben zaten çocukları çok severim. Onların yemeklerini yediririm, derslerini çalıştırırım. Hatta siz yorgun argın eve geleceğiniz için size yemek bile hazırlarım. Ne olacak canım, dert ettiğiniz şeye bakın.” Sonra arkadaşımız çocuklarını getirir. Küçüğü üç yaşındadır büyüğü on. Aralarındaki yaş farkına paralel kardeş kıskançlığı olduğunu onlarla boğuşmaya başladığınızın onuncu dakikasında fark edersiniz. Ama iş işten geçmiştir artık, akşama kadar dişinizi sıkmak zorundasınızdır. Annesi gelene kadar, çocuklar bütün bardaklarınızı raftan indirmiş, duvarlarınızı boya kalemleriyle çiçek bahçesine çevirmiştir. Evinizin de üstünün altında, altının da üstünde olduğunu söylemeye bilmem gerek var mı? Gözünüz yollarda annelerinin gelmesini beklersiniz. Anne de gelince, “Aaaa, beni hiç üzmediler annesi, çok şekerler.” diye dişinizi sıkarak savarsınız başınızdan belayı. Sonra da “Kendime bunu neden yapıyorum?” diye kızarsınız. Bir daha böyle bir şey yapmayacağınıza dair sözler verirsiniz, nafile. Kötü bir alışkanlık olan iyilik yapma, yardım etme hastalığı bir türlü yakanızı bırakmaz. En olmadık şeylere pat diye atlarsınız. Hastalığın bu evresi yine de kabul edilebilir. Bir sonraki aşama daha tehlikelidir insanoğlu için: İnsanların yardıma ihtiyacı olduğunu düşündüğünüzde daha onlar sizden yardım istemeden siz onlara yardım elinizi uzatırsınız. Tahmini olarak, bütün sorumluluğu üzerinize alarak. Evi darmadağınık olan bir arkadaşınıza “Hadi bu evi temizleyelim.” Girizgahıyla girişiverirsiniz. Bir iki saat kan ter içinde kaldıktan sonra ev cillop gibi olur, arkadaşınızda bedbaht. Yardımınız artık muhtemel iki kimlikten birine bürünmüştür: Mecburiyet veya işe karışma. Hangisi daha sinir bozucu inanın ben de bilmiyorum. Geçenlerde çok yakın bir dostum, yaşlı birine yardım olsun diye evinin bahçesindeki ağaçları bir güzel budattı. Günlerce; ama günlerce uğraştı. Sakat eline rağmen bunları yapmaya çalıştığını söylersem durumun trajedisi kendiliğinden ortaya çıkar. Efenim, kadıncağızın çort çubuk içinde kalan evinin önü öyle güzel açıldı ki… Artık teyzecik gökyüzünü bile görebilmeye başladı. Artı, ağrıyan kemikleriyle her sabah iki büklüm olup bahçesine düşen dutları temizlemek zorunda kalmıyor. Çamaşırlarını asmak için gerdiği tellere uzanırken keklik gibi sekmek zorunda kalmıyor. Ne saadet tablosu değil mi? Bir de teyzenin durumundan bahsedelim: Teyzemiz son derece mutsuz ve huzursuz. Ona danışılmadan yapılan, günlerce süren temizlikleri onaylamadığı için. Hatta ona bu şekilde yardım etmeye çalışan arkadaşıma da oldukça içerledi. Bahçesinin budandığını değil katledildiğini düşündüğünden; arkadaşımın “benden yardım talep etmesinler” diye böyle bir iş yaptığına inanıyor. Hayata kahretmiş, bir haftadır sürekli söyleniyor. Zavallı sevgili dostum bu kadar çok şaşırınca ben de ona kirpi mesafesini hatırlattım. Bilirsiniz, kirpiler kışın üşüyünce ısınmak için tüm diğer hayvanlar gibi birbirlerine sokulurlar. Bir sürü dikene sahip olunca bu iş oldukça zahmetli oluyor tabi. Bir kirpi diğer kirpiye çok yaklaşınca dikenlerinin batma tehlikesi var, çok uzaklaşınca da donma tehlikesi. Bu dengeyi çok güzel kurmak zorundalar, kurarlar da. Mesafeyi ayarlayamadığı için donan; ya da mesafeyi ayarlayamadığı için birbirine yapışan kirpi olduğunu sanmıyorum. Ama ne tuhaftır ki bu sevimli minik hayvanlar kendi aralarındaki mesafeleri böyle ustalıkla ayarlarken, her türlü bilişsel donanıma sahip biz insanoğlu aramızdaki kişisel mesafeleri bir türlü ayarlamayı beceremeyiz. Özellikle de yardım adı altında yaptığımız tuhaf davranışları düşününce bunu daha net söyleyebiliriz. Bir insanın taa gırtlağının içine sokuluruz. O istemeden zihnimizden onun bir şeylere ihtiyacı olduğunu tahmin ederiz, hayatına öyle pat diye dalıveririz. Yardımın yardımlıktan çıkmasının en önemli sebeplerinden biri de insanlar onu bizden talep etmeden sunmaya çalışmamız belki de. Yapmaya çalıştığımız her şey bütün değerini ve parlaklığını da işte o zaman yitiriverir. Karşınızdaki insanın sınırını aşarsanız, onun sizin sınırınızı aşmasına izin verirseniz böyle bir sonuç kaçınılmaz hale gelir. Tıpkı o teyzecik gibi insanları kahrettirir, insan yerine koymadığınızı düşündürürsünüz. Ama dedim ya, hastalık işte… İnsana bir kere bulaştı mı kurtulması oldukça zor. ULTREYA….
» Diğer Yazılarıma Bakmak İçin Buraya Tıklayın «
Yorum yapabilmek için üye girişi yapınız veya facebook hesabınız ile yorum yapın. |
1. Psikolojik Danışmanın Önlük Giymesi Uygun Olur mu?
Toplam Tekil Hit: 3246617
Toplam Çoğul Hit: 23661821 Kimler Online ?
14 Ziyaretçi, 0 Üye
En son üyemiz H.HOCA, Hoşgeldiniz.
|